Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî

Mevleviliğin kurucusu, şair, düşünce adamı ve mutasavvıf olan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî 30 Eylül 1207 tarihinde Horasan’da, günümüz tabiri ile Tacikistan sınırı içerisinde yer alan Vahş kasabasında dünyaya gelmiştir. 

Babası Türk geleneklerinin ifadesi ile ‘ âlimlerin sultanı’ ünvanına layık görülmüş olan Muhammed Bahaeddin Veled’dir. Mevlana’nın etnik kimliği günümüzde bile netlik kazanamamış olmakla birlikte Türk, Fars veya Tacik kökenlerinden birine mensuptur.

Mevlana Mesnevi adlı eserinde kendi ismini Muhammed bin Hüseyin el-Belhi şeklinde yazmıştır. Celaleddin kendisinin lakabıdır ve Mevlana kelimesi ‘Efendimiz’ anlamındadır. Kendisine duyulan saygı ve yüceltme amaçlı söylenmektedir. Sufilerden olan Mevlana hayatını tevhid düşüncesi etrafında sürdürmüştür. Rabbine olan bağlılığı, aşkı tüm eserlerinde ön planda olmuştur.

Harzemşahlar hükümdarları Bahaeddin Veled’in iyiliği ve hoşgörüsünden hep korkar olmuşlardı. Onun bir gün padişah olarak kendi yerlerine geçebilecekleri şüphesi hâkimdi.  Bir gün Bahaeddin Veled kendi ülkesinde felsefe okuyup din dışı konularla ilgilenenlere fena halde yüklendi. Kendisi felsefe ile ilgilenmezdi.  O dönemim ünlü felsefecisi Fahrettin Razi bu çıkışmaya çok öfkelendi ve Bahaeddin Veled’i padişaha şikâyet etti. Ünlü felsefeci ve âlimler sultanı Bahaeddin arasında kalan padişah kendi yerinden şüphe etmeye başladı. Karar veremedi ve Bahaeddin Veled’e risk alarak ülkenin anahtarını teslim etti. Fakat âlimler sultanı fani şeylerin ve saltanatın kendisine uygun düşmediğini belirterek ailesini de alıp ülkeyi terketti. Mevlana’da babasını takip etti ve en son olarak Konya’ya yerleştiler. Babası burada vefat etti. 

Konya Mevlana için büyük bir değişimin başlangıcı olacaktı. Kendisini bulacağı yer olarak kalbini fethedecekti. Mevlana büyük istekler doğrultsun da babasının yerine geçti ve babasından kalan mirası sürdürmeye başladı.

Mevlana Konya’ya inen bir gezgine, Şemsettin Muhammed Tebrizi ( Şems-i Tebrizi )’ ye büyük bağlılık duyar. Önceden fetva veren, ders anlatan, ilimle ilgilenen Mevlana, bu işleri bırakmıştı. Günlerini Şems-i Tebrizi ile geçirmeye başlamıştı. Ona olan yakınlığı ve bağlılığı ne ile ilgiliydi hala çözülememiştir.

Mevlana aşk sözleri ile de edebiyatta adından söz ettirmiştir. Bazı sözlerine örnek vermek istersek;

Aşk; topuklarından etine kadar işlemiş bir nasır gibidir. Ya canın acıya acıya adım atacaksın, ya da canını acıta acıta söküp atacaksın. İki yolda da tek bir gerçek olacak; canın çok ama çok acıyacak…

Ey sevgili. Düşüncelerim, ipliği kopan tesbih taneleri gibi dağılıveriyor sensiz. Şimdi gözyaşlarımdan inci yapmak isterdim sana.

Ey gönül. Ne tuhaf değil mi? Bir ömür, şah damarından daha yakın bir sevgiliyi aramakla geçiyor.

İlgili Yazılar